Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - minrand

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6
31
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Karanlığı Taramak
« : 23 Ocak 2013, 19:06:20 »
Bu kitabın sonunda yazarın notu diye bir kısım var ki bence herkes okumalı. Kitabın Philip K. Dick'in hayatından kesitler sunduğunu bilmeme rağmen beni gerçekten etkilemişti. Gördüğüm en iyi ithaf yazılarından biriydi. Burada paylaşayım da belki ilginizi çeker ve kitabı okumanıza vesile olur.

Çeviri 6 45'in çevirisi, dikkatsizlik sunucu oluşabilecek bir kaç noktalama hatası dışında aslının aynısıdır sanırım.

Bu, yaptıkları için çok fazla cezalandırılan bazı insanları anlatan bir romandı. Onlar iyi vakit geçirmek istiyorlardı, ama sokakta oynayan çocuklar gibiydiler; arkadaşlarının birbiri ardısıra öldürüldüğünü- ezildiklerini, sakatlandıklarını, mahvedildiklerini - görebiliyor ama yine de oynamaya devam ediyorlardı. Hepimiz belli bir süre gerçekten çok mutluyduk, zamanımızı çalışıp didinmekle değil, sırf gevezelik ve oyunla geçiriyorduk. Ama bu fena halde kısa bir zamandı ve arkasından gelen ceza inanılır gibi değildi; gördüğümüz zaman bile inanamadık ona. Örneğin bunları yazarken Jerry Fabin karakterinin temsil ettiği kişinin kendini öldürdüğünü öğrendim. Ernie Luckman karakteri için temel almış olduğum dostum, daha ben romana başlamadan önce ölmüştü. Bir süre için ben de sokakta oynayan o çocuklardan biriydim; diğerleri gibi bende büyümek yerine oyun oynamaya çalışıyordum ve cezalandırıldım. Bu romanın adanmış olduğu insanların ve başlarına gelenlerin sıralandığı listede ben de varım.

Uyuşturucu kullanımı bir hastalık değildir, bir karardır. Tıpkı giden otomobilin önüne atlama kararı gibi. Buna hastalık, değil yargılama kusuru denir. Bir grup insan bunu yapmaya başladığında, bu sosyal bir yanlıştır, bir yaşama biçimidir. Bu yaşam biçiminde paralo şudur: "Şimdi mutlu ol, çünkü yarın ölüyor olacaksın." Ama ölüm kısmı neredeyse hemen başlar ve mutluluk bir anıdan ibarettir. Bu haliyle bu iş, sadece sıradan insan varlığının hızlandırılmış, yoğunlaştırılmış bir şeklidir. Sizin yaşam biçiminizden bir farkı yoktur, sadece daha hızlı gelip geçer. Her şey yıllar yerine günler, haftalar veya aylar içinde olup biter. Villon'ın 1460'da söylediği gibi, "nakit parayı al, bırak kredi gitsin." Ama nakit para bir peniden ibaretken kredi bütün bir yaşamsa, bu bir hatadır.

Bu romanda ahlak dersi yok; burjuvazi taslamıyor; onların çalışmaları gerekirken oyun oynamakla hatalı olduklarını iddia etmiyor; sadece sonuçlarını anlatıyor. Yunan dramasında toplum olarak, nedensellik anlamına gelen bilimi keşfetmek üzereydiler. Bu romanda ise Nemesis var: kader değil, çünkü herhengi birimiz sokakta oynamaktan vazgeçmeyi seçebilirdik. Ancak, yaşamımın ve kalbimin en derin köşesinden yazdığım gibi, bu oyuna devam edenler için korkunç bir Nemesis'ti bu. Ben bu romanda bir karakter olarak yer almadım ben bu romanım. Gerçi bu sıralarda, tüm ülkemiz olduğu gibi bu durumda. Bu roman benim kişisel olarak tanıdıklarımdan daha fazlasını anlatıyor. Bir kısmını hepimiz gazetelerden okuyoruz. Dostlarımızla sağda solda vakit geçirip kaset kayıtları yaparken gevezelik etmek, altmışlı yılların kötü bir kararıydı. Kurumun hem içinde, hem de dışında. Ve doğa bizimle ilgili sert önlemler aldı. Korkunç şeyler tarafından durmak zorunda bırakıldık.

Ortada bir "günah" varsa, o da bu insanların sonsuza kadar iyi vakit geçirmeye devam etmek istemeleriydi. Sonra da bunun için cezalandırılmışlardı. Ama dediğim gibi, öyleyse bile ben verilen cezanın fazla, çok fazla olduğunu düşünüyorum. Bunu Yunan draması gözüyle veya ahlaksal açıdan yansız bir gözle işlemeyi yeğliyorum, yalnızca bir bilim dalıymışçasına, tarafsız deterministik sebep-sonuç gibi. Onların hepsini seviyordum ben. İşte sevgimi adadıklarımın listesi:

Gaylene'e öldü
Ray'e öldü
Francy'ye kalıcı psikoz
Kathy'ye kalıcı beyin hasarı
Jim'e öldü
Val'e kitlesel kalıcı beyin hasarı
Nancy'ye kalıcı psikoz
Joanne'e kalıcı beyin hasarı
Maren'e öldü
Nick'e  öldü
Terry'ye öldü
Dennis'e öldü
Phil'e kalıcı pankreas hasarı
Sue'ya kalıcı damar hasarı
Jerri'ye kalıcı psikoz ve damar hasarı

... ve onlar gibi diğerleri.

Ruhları şadolsun. Onlar benim yoldaşlarımdı; daha iyisi yoktur. Daima aklımdalar ve düşman asla affedilmeyecek. "Düşman", onların oynarken düştükleri hataydı. Bırakın hepsi bir başka şekilde yine oynasınlar, bırakın mutlu olsunlar.

32
Rıhtım Okuma Etkinliği / Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği
« : 10 Ocak 2013, 21:50:21 »
Bence çok etik değil oyun değişmesi ama kazananı etkilemeyeceği için yaparsanız hoş olabilir. Sonuçta sembolik bir hareket, bir yerde tarafını belli etme meselesi. Kızıl Yıldız'ın 1 oyu olsaydı istemezdim ama şu anda Serçe'nin benim yardımıma ihtiyacı varmış gibi hissediyorum :D. Neyse anket kapanana kadar bekleyin eğer kimse oy vermezse isterseniz o zaman yaparsınız. En azından kimse Serçe'ye oy vermemiş diyemez insanlar.

33
Rıhtım Okuma Etkinliği / Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği
« : 10 Ocak 2013, 21:42:43 »
Valla ben Serçe en az bir oy alana kadar anketin sürmesi taraftarayım ama çok vakit alır diye sesimi çıkarmıyorum  :). Ya da mümkünse Kızıl Yıldız'a verdiğim oyun Serçe'ye kaydırılmasını talep ediyorum. Kızıl Yıldız'ın bu kadar oy alabileceğini tahmin edememiştim ben. Oyumu o yüzden ona verdim. Ama Serçe'yi o şekilde 0 oyla görmek gerçekten içimi acıtıyor  :üü. Yetkililerin buna bir şeyler yapması lazım ya da ben sahte hesap açıp Serçe'ye oy vermeyi planlıyorum. Benim başka itirazım yok oylama Cumartesi gününe ya da Serçe en az bir oy alana kadar devam edebilir.

34
Cosmere (Brandon Sanderson) / Ynt: Elantris
« : 07 Ocak 2013, 22:23:49 »
Not: Sarene resim çizemiyor ya. Onu atlamayalım akslfjşsdf.

Sanırım prensesin büyüleyici kişiliği gözlerimi kamaştırdığı için o kısımdan bahsetmeyi unutmuşum   :).

Branden Sanderson okumak ayrı bir keyif, çünkü adam özgün. Dünya yaratmada, yarattığı dünyanın hikayesini yazmada ve yarattığı büyü sistemini hikayesine yedirmede oldukça başarılı. Ben Elantris'in en büyük iki eksiğinin aceleye getirilmiş sonu, ve abartılı karakterleri olduğunu söylemiştim. Ama Mistborn'da (en azından serinin ilk kitabında) bu sorunlarını çözmüş gibi geldi bana. The Final Empire'ın sonu gayet güzeldi ve karekter konusundaki problemlerini de bu kitapta epey düzeltmiş. İşin güzel yanı bunları yaparken Elantris'i yazarken yaptığı doğru şeyleri de yapmaya devam etmesi. Üzerine koyarak giden bir yazar diyebilirim bu sebeple kendisi için.


Brandon Sanderson'ın normalde oldukça karışık bir dili ve kendi türettiği kelimeleri var. Ancak bu kitabı okurken (gerçi orijinalini de görmek lazım) o dile rastlayamadım. Bunun ilk kitabı olduğunu düşünürsek, sonradan o forma soktu herhalde :D. Ama ona o dil de ayrı bir yakışıyor.

Karışık kısmına katılmasam da diğer kısmı bence de doğru hatta gerekli yerlerde kendi jargonunu oluşturuyor bile diyebilirim. Yine Mistborn'un ilk kitabı için konuşacak olursam sade ve okunması kolay bir dili vardı bence. Belki bunun sebebi benim yazarın tasvir yeteneğinden ziyade diyalog yazma konusunda daha başarılı olduğunu düşünmem ve o kısımlara dikkat etmemdir, emin değilim.

Keşke birileri bu adamın kitaplarını çevirse de kitaplarını Türkçe okuma şansımız olsa.  
Spoiler: Göster
Bu sene Milli Piyango'dan büyük ikramiyeyi kazansaydım ben bir yayınevi açıp okumayı planladığım serileri basacaktım ama olmadı  :P. Neyse seneye inşallah.

35
Eğer gök mekaniğinin yasaları bir nesnenin gökte sabit olarak kalmasına olanak sağlıyorsa aşağıya yüzeye doğru bir kablo uzatılması - ve böylece Dünya'yı uzaya bağlayan bir asansör sistemi kurmak mümkün olamaz mıydı?

Arthur Clarke Cennetin Çeşmeleri adlı eserini bu sorunun etrafında şekillendirmiş ve kitabın  Hugo ve Nebula ödüllerini aldığını göz önünde bulundurunca ortaya tatmin edici bir kitap çıkmış demek sanırım abartı olmaz.

Yukarıda da belirttiğim gibi kitabın ana konusu bir uzay asansörünün inşası. Burada hemen şu soruyu sormak gerekiyor sanırım, uzay asansörü tam olarak nedir ve ne işe yarar?  Clarke'a göre uzay asansörü insanın evreni fethetmesi/keşfetmesi/kolonileştirebilmesi için gerekli temel sistemlerden ilkidir. Peki uzay asansörünün faydası nedir? Geleneksel yöntemlerle uzaya herhangi birşey taşımak astronomik fiyatlara malolurken uzay asansörü bu maliyetleri inanılmaz ölçüde düşürerek uzayın keşfinin önündeki en önemli sorunlardan birinin olası çözümüdür, en azından Clarke'ın iddiası bu yönde. Uzay asansörünün ne olduğuna gelince kendisi ufak bir fark dışında bildiğimiz asansör sisteminin aynısı. O ufak fark ise şu ki bu asansörün Taprobane ülkesindeki Sri Kanda Dağ'ı ile 40000 km yukarıdaki yapay bir uydu arasında gidip gelmesi gerekiyor.

Burada belirtmekte fayda var. Fikir ilk bakışta inanılmaz gibi gelebilir bana biraz hayalperestçe gelmişti en azından ama burada devreye hemen Clarke  giriyor ve bence en iyi olduğu şeyi yapıp teknik sorunları çözüyür. Kitabı okurken Clarke sizi o asansörün yapımından sorumlu proje grubunun bir parçası gibi hissettirmeyi başarıyor. Başlangıçtan sonuna kadar projede karşılaşılması olası problemleri belirleyip bunlara akılcı çözümler getiriyor. Öyle ki başlangıçta yapılması imkansız gibi gözüken uzay asansörü kitabın sonlarına doğru ulaşılabilir gözükmeye başlıyor. Hatta zaman zaman bu çok mantıklı neden bu yapılmıyor ki derken bulabiliyorsunuz kendinizi.

Arthur Clarke'ın bence en güçlü yanı teknik konularadaki bilgisi. Kitabı okurken yazarın neden bahsettiğini bildiğini hissedibiliyorsunuz. Arthur Clarke'ın bilim adamı kişiliğini göz önüne alınca bu beklenebilir bir durum sanırım ama beni yine de etkilemeyi başardı. Şöyle söyleyeyim bir Clarke kitabı okurken bilim kurgu kitabı okuduğunuzun farkına varıyorsunuz. Clarke bir sorunu şu anda gelecekteyiz teknoloji çok gelişti herşeyi yapabilen süper aletlerimiz var diyerek çözmek yerine, çözümün arkasındaki bilimsel gerçeği az da olsa okuyucuyla paylaşmaya çalışan bir  yazar gibi gözüktü benim gözüme. Bu durum hoş olduğu kadar benim gibi Clarke'ın tarzına alışmamış olanlar için sıradışı. Zaman zaman kitabı okurken kendinizi makale okur ya da bilimsel bir konferansta gibi hissederseniz şaşırmayın. Clarke'ın bu teknik tarzını şimdilik alışılmadık deyip bırakayım ileride daha fazla kitabını okursam(ki okumayı planlıyorum) tekrardan dönerim.

Kitaba tekrar dönelim kitap yaklaşık olarak 22. yüzyılın ortalarında başlıyor. Olaylar, Vannevar Morgan isimli çağının en önde gelen inşaat  mühendislerinden birinin hayatının en önemli projesini yapmak için Sri Kanda Dağı'nın yer aldığı Taprabone ülkesine gelmesiyle başlıyor. Morgan'ın  bu dağı seçmesinin coğrafi, iklimsel, bilimsel olmak üzere yüzlerce sebebi var. Uzay asansörünün inşa edebileceği Dünya üzerindeki en uygun ve tek yer olan Sri Kanda Dağ'ının Dünya'da halen var olan ender dindar insanlardan Budist keşişlerinin evi olması ise Morgan'ın şanssızlığı.

Yukarıdaki gibi bir girişe sahip olan kitap buradan sonra kabaca üç ana bölüme ayrılabir: Uzay asansörünün yapılacağı yerin seçimi, asansörün yapımı, asansörde mahsur kalan ekip için yapılan kurtarma operasyonu.

İlk bölümde Clarke'ın kendi deyimiyle "Durdurulamaz bir güç, yerinden oynamayan bir nesneyle karşılaşacağı zaman ne olur?" sorusuna cevap arıyoruz. Karşısına çıkan zorluklar karşısında asla pes etmeyen, yıldızlara ulaşma hayalini gerçekleşitirmeye çalışan bir bilim adamı ile binlerce yıllık evlerini korumaya çalışan keşişlerin mücadelesini anlatıyor ilk bölüm. Benim en sevdiğim bölüm burasıydı. Bunun sebebi de Clarke'ın bu kısmı anlatırken 2000 yıl önceki Kral Kalidasa ve Sri Kanda keşişleri arasındaki mücadeleyle Morgan'ın hikayesini paralel biçimde anlatması. Burada hikayeler arasındaki geçişler özellikle güzeldi. Ayrıca genelde teknik konulara ağırlık veriyormuş gibi görünen Clarke, istediğinde gayet güzel kurgular ve karakterler yaratabileceğini de göstermek istemiş sanki bu kısımda. Bu kısımdaki eksiklik en azından benim için kısa olmasıydı. Kral Kalidasa'nın hikayesini biraz daha okumaya hayır demezdim açıkçası. Clarke burada okurun ağzına bir parmak bal çalıp bırakmış gibi geldi bana.

İkinci bölüme gelince kitabın sanırım en başarılı olduğu kısım bu. Bunun sebebi de daha önce belirttiğim gibi Clarke'ın bilim kurgunun bilim kısmına hakim olması. Bu bölümde teknolojik gelişmeler Clarke'ın hayal gücünün gerisinde olduğu için Clarke hayata geçiremediği projesini anlatmış gibi sanki. Tamamen benim hayal gücüm de olabilir ama Clarke'ın hayatına biraz göz attım ve bence Vannevar Morgan karakteriyle kendisini anlatmış yazar. Bu benim çıkarımım tamamen yanlış olabilir ya da Clarke bunu doğrulayan ya da yalanlayan bir şeyler söylediyse bile haberim yok.

Son bölüm hakkında ise Clarke bize duygusal ve tatmin edici bir son vermiş demekten fazlasını söylemeyeceğim.

Kitabın beğenmediğim taraflarına gelince kitapta Yıldızplanörü isimli bence kitaptan tamamen alakasız bir bölüm var. Bu bölümde insanlığın kendi dışındaki ilk zeki yaşam formuyla temasları anlatılıyor ki kitabın konusuyla uzaktan yakından alakası yok. Bu bölüm o kadar eğreti duruyor ki sanki Arthur Clarke hazır elim değmişken uzaylılarla da bir iletişime geçeyim de o da aradan çıksın deyip bu bölümleri yazmış gibi. Bir ara bu bölümlerin kitabın arasına karışmış olabileceğini dahi düşündüm  :).

Arthur Clarke hakkında fikir sahibi olmak, yazım tarzını görmek kısaca Clarke okumaya başlamak için uygun bir kitap gibi gözüktü bana Cennetin Çeşmeleri.

36
Rıhtım Okuma Etkinliği / Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği
« : 02 Ocak 2013, 19:56:16 »
Çok teşekkürler iyi dilekleriniz için.

Gerçekten ben bir daha baktım da sanırım uzun süredir aradığım kitabı bulmanın heyecanıyla kendimden geçmişim. Kusura bakmayın. Normalde bu kadar düşüncesiz değilimdir, umarım değilimdir.

Neyse başlığı daha fazla kirletmeyeyim ben. İsteyen olursa kitabı ödünç verebilirim. (İstanbul'da olanlara). Bu şekilde telafi etmeye çalışayım en azından.

37
Rıhtım Okuma Etkinliği / Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği
« : 02 Ocak 2013, 19:36:54 »
Ben de tam, "Işık Tanrısı'na sahip misiniz o.O?!" diyordum ki meğer sizde de yokmuş. Bulunması çok zor diye eklemiyorum, fakat sahip olanların nasıl elde ettiklerini ben de merak ediyorum. Nasıl elde ettiniz ya -_-?!

Az önce Nadir Kitap'a tekrar baktım bir tane Işık Tanrısı vardı. Yaklaşık olarak 48 saniye içinde satın aldım. Artık ben de Işık Tanrısı'na sahip olan şanslı azınlıktanım, kitap elime geçtiğinde olacağıma inanıyorum en azından :).

Burdan bu kitabı almama vesile olan Nadir Kitap'a, Rıhtım Okuma Etkinliği'ni başlatarak beni Işık Tanrısı'na ulaştıracak zincirleme reaksiyonları tetikleyen site yöneticilerine, son olarak da "çıkmaz demeyin şansınızı deneyin" diyerek bir kez daha Nadir Kitap'ı kontrol eden kendime huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç bilirim  ;).

38
Rıhtım Okuma Etkinliği / Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği
« : 02 Ocak 2013, 18:48:40 »
Seçenekleri çoğaltmak adına isterseniz

Joe Haldeman - Bitmeyen Savaş (The Forever War)
Robert A. Heinlein - Yaban Diyarlardaki Yabancı (Stranger in a Strange Land)
Alfred Bester - Yıkım'a giden Adam (The Demolished Man) kitaplarını da düşünebiliriz.

Ha bir de adettendir o yüzden Serçe'ye katılıyorum :).

Son olarak Roger Zelazny - Işık Tanrısı (Lord of Light) gerçi bu kitabı eklememin sebebi kitaba sahip olanların bunu nasıl başardığını öğrenmek daha çok :P, bulunması zor bir kitap sanki ya da ben bir türlü beceremedim.

Bitmeyen Savaş seri kitabı diye şartları sağlamıyor ama bence tek olarak da okunabilir o yüzden önerdim. 

39
Sinema / Ynt: Yerdeniz Öyküleri
« : 05 Aralık 2012, 22:17:42 »
Eğer izlemeyi düşünen varsa sanırım normal film olarak bahsedilen filmin imdb adresi şu:

http://www.imdb.com/title/tt0407384/

En azından benim bildiğim tek Yerdeniz uyarlamısı film bu. Bu arada seriyi okumadan izlemenezi kesinlikle tavsiye etmem . Gerçi okuduktan sonra da izlemenizi tavsiye etmem ama orası ayrı konu  ;D. Yanlış hatırlamıyorsam film serinin ilk iki kitabını gayet başarılı bir şekilde mahvetmişti. Filmin benim için tek faydası yapımcılara kızıp seriyi bir daha okumamdı. O yüzden tamamen rezalet diyemem film için  :D.

40
Portal büyesinde tarafımdan hazırlanan incelemeye ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

41
Diğer Fantastik Eserler / Ynt: Dresden Dosyaları
« : 26 Eylül 2012, 14:22:48 »
Dresden Dosyaları'nın üçüncü kitabını okumuş olanlara bir sorum var benim. Diğerleri için,
Spoiler: Göster


Aşağıdaki kısmı kitabın 339. sayfasından aldım.
Alıntı

Gülümseyip, "İhanet seks gibidir Bay Dresden," dedi. "Yavaş ve sessiz geleni en iyisidir.Ta ki artık insafsızlık gibi gelene kadar."

"İhanet için ne derler bilirsin. Umarım ikinci bir mezartaşın vardır Bianca. Diğer mezar için."

Bu kısım bana biraz garip gelmişti. İlk okuduğumda muhtemelen Ken Kesey'e ait olan "He who seeks vengeance must dig two graves one for his enemy & one for himself." sözüne bir gönderme yapıldığını düşündüm. Gerçi bu söz ihanetten ziyade intikamla alakalı ama aklıma başka bir şey gelmedi. Sonra kitabın orijinal versiyonuna baktım. Orada aynı bölüm aşağıdaki gibi.
Alıntı
She smiled, and said, “Revenge is like sex, Mister Dresden. It’s best when it comes on slow, quiet, until it all seems inexorable.” “You know what they say about revenge. I hope you got a second tombstone, Bianca. For the other grave.”

Sorum şu revenge kelimesinin intikam yerine ihanet olarak çevrilmesi basit bir çeviri hatası mı yoksa bilinçli bir tercih ve ben olaya çok farklı bir yerden mi bakıyorum?


42
Televizyon / Prophets of Science Fiction
« : 30 Temmuz 2012, 06:30:14 »
Prophets of Science Fiction, Ridley Scott'ın yapımcılığını üstlendiği, her bölümünde saygın bir bilim kurgu yazarını mercek altına alan, ilk bölümü 2011 Kasım ayında yayınlanmış ve de hali hazırda ilk sezonu tamamlanmış hafif belgesel tadında bir televizyon dizisi.

Serinin ismini Türkçe'ye Bilim Kurgunun Peygamberleri ya da Bilim Kurgunun Kahinleri diye çevirmek mümkün ama dizinin içeriğini göz önüne alıca bence Bilim Kurgunun Kahinleri diye çevirmek daha doğru olacaktır. Dizinin ilk sezonunda hayatları ve eserleri incelenen yazarlar şunlar:
       
       Mary Shelley
       Philip K. Dick
       H.G. Wells
       Arthur C. Clarke
       Isaac Asimov
       Jules Verne
       Robert Heinlein
       George Lucas


Serinin konusuna gelince, dizi aşağı yukarı iyi bilim kurgu yazarı aynı zaman da biraz da iyi bilim adamıdır önermesi üzerine kurulmuş gibi. Dizi boyunca x veya y yazarı şu alanda sayılı uzmanlardan biriydi, çok ileri görüşlüydü, bu alanda vizyon sahibiydi  onun hayal ettiklerini biz daha yeni yeni gerçekleştirebilmeye başladık alt metni(çok da alt metin sayılmaz ya gerçi) hakim. Her bölümde ünlü bir yazarı alıp onun eserlerinde bundan yıllar önce bahsettiği kavramları, aletleri, fikirleri anlatıp sonrasında da o alanda çalışan bazı bilim adamlarını çıkarıp bugün artık bunlar hayal değil, kurgular yavaş yavaş gerçek olmaya başladı, ileride kim bilir neler olur muhabbeti yapılıyor. Bölümlerin her biri yaklaşık olarak bu formatta.

Program çoğunlukla  bilim kısmna odaklanıp yazarların edebi yanını pas geçmeyi tercih ediyor. Bu sebeple teknolojik ve de bilimsel terimler bazen havada uçuşabiliyor. Eğer bu alanla pek ilgili değilseniz izlerken bazı bölümlerde sıkılabilirsiniz. Bu bölümlerde serinin belgesel yanı hemen devreye giriyor. Zaman zaman yazarların yaşantılarından ilginç kesitler sunulup yazarı ve fikirlerini daha iyi tanımanız amaçlanıyor. Mesela Asimov'un orduda yaşadığı zorlukları göstermeleri sonrasında Asimov'un kaba kuvvetten ziyade zekaya dayanan çözümleri benimsemesidiğini vurgulamalarını izlemek benim çok hoşuma gitti. Programı izlerken yazarları bir nebze de olsun daha iyi tanımaya başlıyorsunuz bu sebeple her bilim kurgu okurunu ucundan köşesinden bir şekilde yakalayabilecek bir yapım olduğunu düşünüyorum. Özellikle kitaplarını okuduğunuz yazarların  bölümlerini izlemek apayrı bir keyif.

Diziyi Science kanalının internet adresinden izleyebiliyorsunuz sanırım. Gerçi internette bulmak da çok zor değil. Eğer vaktiniz olursa kesinlikle göz atmanızı tavsiye edeceğim bir program. Bir Suits değil belki  ;D ama hoşça vakit geçirmenizi sağlayabilir.

Dizinin internet sayfası: http://science.discovery.com/tv/prophets-of-science-fiction/
IMDB sayfası             : http://www.imdb.com/title/tt2091018/

43
Vakıf Serisi / Ynt: Vakıf Serisi Okuma Rehberi
« : 04 Temmuz 2012, 11:31:16 »
Eğer hayatınızın herhengi bir döneminde Vakıf serisini okumaya karar verdiyseniz muhtemelen hangi sırayla okumanız gerektiğine dair bir problemle karşılaşmışsınızdır. Bu sorunun tek ve doğru bir cevabı yok sanırım ama Asimov'un Prelude to Foundation kitabının başında aşağıdaki gibi bir yazı var belki bir nebze de olsa yardımcı olabilir. Bu yazı İthaki'nin Türkçe baskısında yok kitabın orijinal versiyonunda var.

Author’s Note

When I wrote “Foundation, “ which appeared in the May 1942 issue of Astounding Science Faction, I had no idea that I had begun a series of stories that would eventually grow into six volumes and a total of 650, 000 words (so far). Nor did I have any idea that it would be unified with my series of short stories and novels involving robots and my novels involving the Galactic Empire for a grand total (so far) of fourteen volumes and a total of about  1, 450, 000 words.

You will see, if you study the publication dates of these books, that there was a twenty-five-year hiatus between 1957 and 1982, during which I did not add to this series. This was not because I had stopped writing. Indeed, I wrote full-speed throughout the quarter century, but I wrote other things. That I returned to the series in 1982 was not my own notion but was the result of a combination of pressures from readers and publishers that eventually became overwhelming.

In any case, the situation has become sufficiently complicated for me to feel that the readers might welcome a kind of guide to the series,  since they were not written in the order in which (perhaps) they should be read.
 
The fourteen books, all published by Doubleday, offer a kind of history of the future, which is, perhaps, not completely consistent, since I did not plan consistency to begin with. The chronological order of the books, in terms of future history (and not of publication date), is as follows:

1. The Complete Robot (1982). This is a collection of thirty-one robot short stories published between 1940 and 1976 and includes every story in my earlier collection 1. Robot (1950). Only one robot short story has been written since this collection appeared. That is “Robot Dreams, “which has not yet appeared in any Doubleday collection.
2. The Caves of Steel (1954). This is the first of my robot novels.
3. The Naked Sun (1957). The second robot novel.
4. The Robots of Dawn (1983 ). The third robot novel.
5. Robots and Empire (1985). The fourth robot novel.
6. The Currents of Space (1952). This is the first of my Empire novels.
7. The Stars, Like Dust (1951). The second Empire novel.
8. Pebble in the Sky (1950). The third Empire novel.
9. Prelude to Foundation (1988). This is the first Foundation novel (although it is the latest written, so far).
10. Foundation (1951). The second Foundation novel. Actually, it is a collection of four stories, originally published between 1942 and 1944,  plus an introductory section written for the book in 1949.
11. foundation and Empire (1952). The third Foundation novel, made up of two stories, originally published in 1945.
12. Second foundation (1953). The fourth Foundation novel, made up of two stories, originally published in 1948 and 1949.
13. Foundations Edge (1982). The fifth Foundation novel.
14. Foundation and Earth (1983). The sixth Foundation novel.

Will I add additional books to the series? I might. There is room for a book between Robots and Empire (5) and The Currents of Space (6)  and between Prelude to Foundation (9) and Foundation (10) and of course between others as well. And then I can follow Foundation and Earth (14) with additional volumes -- as many as I like.
 
Naturally, there’s got to be some limit, for I don’t expect to live forever, but I do intend to hang on as long as possible.

Kabataslak bir çevirisi şu şekilde yazının.(Hatalarım için şimdiden özür dilerim.)

Yazarın Notu

İlk olarak Astounding Science Fiction dergisinin Mayıs 1942 sayısında ortaya çıkan "Vakıf'ı" yazdığımda, sonunda altı bölümden oluşan ve toplamda 650.000 kelimeden(şimdiye kadar) oluşacak bir hikayeler serisine başladığımdan haberim yoktu. Ya da robotlarla alakalı  kısa hikayelerim  ve kitaplarımla ve de Galactic İmparatorlukla ilgili yazdığım kitaplarla birleşerek, toplamda(şimdiye kadar) yaklaşık 1.450.000 kelimeden ve on dört bölümden oluşan  bir seri çıkacağından haberim yoktu.
 
Kitapların basım tarihlerini incelerseniz 1957 ve 1982 yılları arasında 25 yıl boyunca seriye yeni bir ekleme yapmadığımı görecekseniz. Bunun sebebi yazmayı bırakmam değildi. Aslında bu çeyrek yüzyıl boyunca son sürat yazdım, ama farklı şeyler yazdım. Bu seriye 1982 yılında tekrardan dönmek kendi  fikrim değildi, okuyucular ve yayıncılardan gelen baskıların dayanılmaz hale gelmesinin sonucuydu.

Her durumda bu durum yeterince karmaşıklaştı öyle ki okuyucuların bir çeşit rehberi hoş karşılayabileceklerini düşündüm çünkü kitaplar belki de okunması gereken sırayla yazılmadılar.

Doubleday tarafından basılan bu 14 kitap tamamen tutarlı olmayan bir tür gelecek tarihi sunar çünkü başlangıçta tutarlı olmayı planlamadım. Kitapların gelecek tarihi açısından kronolojik sıralaması(basım tarihlerine göre değil) aşağıdaki gibidir.

 1-The Complete Robot(1982) bu kitap 1940 ve 1976 yılları arasında yazdığım 31 kısa robot hikayesinin derlemesidir ve bundan önceki derleme1(Robot) kitabındaki tüm öyküleri içerir. Bu kitaptan sonra sadece bir robot hikayesi yazıldı. Bu da herhangi bir Doubleday derlemesinde bulunmayan "Robot Rüyaları'dır."
2-The Caves of Steel(1954). Robot romanlarının birincisi.
3-Naked Sun(1957). İkinci robot romanı.
4-The Robots of Down(1983). Üçüncü robot romanı.
5- Robots and Empire(1985). Dördüncü robot romanı.
6. The Currents of Space (1952).İmparatorluk romanlarının birincisi.
7. The Stars, Like Dust (1951). İkinci İmparatorluk romanı.
8. Pebble in the Sky (1950). Üçüncü İmparatorluk romanı.
9. Prelude to Foundation (1988). Birinci Vakıf romanı (şu ana kadar yazılan son kitap olmasına rağmen).
10.Forward the Foundation (1993). İkinci Vakıf romanı.(bu kitap Asimov'un orijinal listesinde bulunmamaktadır çünkü liste hazırlanırken henüz kitap ortada yoktu. Listeye ben ekledim.)
10. Foundation (1951). Üçüncü Vakıf romanı. Aslında bu kitap 1942 ve 1944 yılları arasında yazılmış 4 öykünün derlemesini ve de 1949  yılında kitap için yazılmış giriş bölümünü içerir.
11. Foundation and Empire (1952). Dördüncü Vakıf romanı, 1955 yılında yayınlanmış iki öyküden oluşur..
12. Second foundation (1953). Beşinci Vakıf romanı, 1948 ve 1949 yılında yayınlanmış iki öyküden oluşur..
13. Foundations Edge (1982). Altıncı Vakıf romanı.
14. Foundation and Earth (1983). Yedinci Vakıf romanı.

Bu seriye başka kitaplar ekleyecek miyim? Belki. Robots and Empire ve The Current of Space kitapları ile Prelude to Foundation ve Foundation kitapları arasında boşluklar var, tabi başka kitaplar arasında da. Ayrıca Foundation and Earth kitabından sonrasını anlatan istediğim kadar devam kitabı da yazabilirim.

Doğal olarak, sonsuza kadar yaşamayı beklemediğimden dolayı bir limit olmalı fakat elimden geldiğince uzun bir süre dayanmak niyetindeyim.

44
Diğer Fantastik Eserler / Jonathan Strange & Mr. Norrell
« : 28 Haziran 2012, 21:49:22 »
Jonathan Strange & Mr. Norrell 2004 yılında Susanna Clarke tarafından yazılan ve 2005 yılında Hugo Award for Best Novel, World Fantasy Award for Best Novel ödüllerini almış bir kitap.  Kitap bence fantastik kurgununun en özgün ve en okunası örneklerinden biri ama Türkiye'de nedense çok bilinmiyor ya da bilenler hakkında fazla konuşmuyor da olabilir.

Spoiler: Göster

Spoiler: Göster


Kitap Türkiye'de siyah ve beyaz iki farklı kapak tasarımıyla satışa sunulmuş, kapak tasaramları geyet sade ve hoş ayrıca siyah kapaklı versiyon ekstra şık. Bay Norrel, Jonathan Strange ve John Uskglass isimli üç bölümden oluşmakta kitap. Başlarda biraz tutuk gibi başlasa da ikinci bölümden sonra kitap sizi içine çekmeyi başarıyor. İlk bölümün görece daha durağan olmasının sebebi sanırım Bay Norrell. Karaktere ısınmak pek kolay değil. İyi kurgulanmış bir karakter olmasına rağmen, okurken sanki bişeyler eksik duygusunu bir türlü üzerimden atamadım. Belki de Jonathan Strange'in büyücü olmaya karar verdiği anı, ilk büyülerini gördüğüm halde Bay Norrell'la ilk kez yetkin bir büyücüyken karşılaşmış olmamdır sebep. Neyse özetle ilk bölüm zaman zaman sıkıcı olsa da kitap ilerleyen bölümlerde ritmini buluyor ve bir çırpıda okunan bir final bölümüyle son buluyor.

Biraz içerikten bahsedeyim.(sonraki 3 paragraf çok az spoiler içerebilir)

İngiliz büyücüler bir zamanlar peri hizmetkarlarının da yardımıyla bilinen dünyanın harikalarını yaratmışlardı. Onlar rüzgara, taşlara, ağaçlara  hükmedebiliyorlardı. Güçlerinin ve yapabileceklerinin bir sınırı yok gibi gözüküyordu. Ama 18. yüzyılın sonlarına doğru yani kitabımızın başladığı tarihlerde, yüzlerce yıldır İngiltere'de büyü yapıldığı hatırlanmıyordu. Yaşayan İngiliz büyücülerin tek yapabildikleri büyü tarihini araştırmak
ve atalarının yaptıkları muhteşem işler hakkında yazılar yazmaktan ibaretti. Peri hizmetkarlar ise gittikçe silikleşen çok az kişiniz hatırladığı bir efsaneydi yalnızca.

Kitap böyle bir atmosferde zengin, içine kapanık bir İngiliz beyefendisi olan Bay Norrell'in İngiltere'de büyü hakkında yazılmış her türlü  kitabı toplayıp, muhteşem bir kütüphane kurarak ve kendi kendini eğiterek İngiltere'nin büyü yapabilen ilk büyücüsü olarak ortaya çıkmasıyla başlıyor. Norrell'in tek amacı İngiltere'ye   büyüyü geri getirmek ve şekillendirmektir. Fakat Norrell'in kurguladığı İngiltere'nin modern büyü sisteminde, bir zamanlar büyücülerin en güçlü hizmetkarları ve güçlerinin kaynağı olan periler yer almamaktadır. Norrell amacını gerçekleştirmek için var gücüyle çalışıp kendisiyle aynı fikirde olmayan insanları çoğunlukla sindirmeyi başadıktan sonra İngiltere'de büyü namına gelişen olayları kontrol etmeye çalışır. Hemen hemen her şey Bay Norrell'in istediği gibi gitmekteyken rakip bir büyücü ortaya çıkar, Jonathan Strange.

Strange yakışıklı, etkileyici, sevecen akla gelen her yönden Norrell'in tam tarsi bir kişilktir. Strange ve Norrell ay ve güneş kadar farklı olsalar da Norrell Strange'i çırağı olarak kabul eder ve kendi uygun gördüğü şekilde Strange'i eğitmeye başlar. Fakat aradan zaman geçtikçe iki büyücünün İngiliz büyüsünün geleceği hakkında çok farklı fikirleri olduğu ortaya çıkar. Bay Norrell her zaman için büyü hakkında dikkatli olunması, kontrolün ne olursa olsun kaybedilmemesi gerektiğini savunurken; Strange vahşi peri büyüsünün cazibesine kapılmıştır. İngiltere'nin belki de tüm zamanların en güçlü büyücüsü, İngiltere'nin ve peri diyarlarının kralı, şeytanın bile kendisinden çekindiği Kuzgun Kral(John Uskglass) Strange'in kahramanı ve rol modelidir. Strange'in kayıp peri büyüsü konusundaki ısrarları sonunda Norrell ile aralarının açılmasına sebep olur ve sonunda iki büyücü
arasındaki anlaşmazlık, iki fikir arasındaki savaşa dönüşür. Zaten çok basitçe özetlemek gerekirse Jonathan Strange & Mr. Norrell, Strange ve Norrell'in ortaya çıkışlarının, tanışmalarının ve İngiliz büyüsü odaklı mücadelelerinin öyküsüdür diyebilirim sanırım.

Kitabın konusu hakkında biraz fikir sahibi olduktan sonra kitabın arka kapak yazısını paylaşayım. Kitabın içinde kehanetin tam metni de buluyor ama arka kapkta yer alan kısım şu şekilde:


“İngiltere'ye iki büyücü gelecek...”
İlki benden korkacak, ikincisi beni görme özlemiyle yanacak,
İlkini hırsızlar ve katiller yönetecek, ikincisi kendi yıkımında suç ortağı olacak,
İlki kalbini karanlık bir ormanda karlar altına gömecek ama yine de sızladığını hissedecek, İkincisi
en değerli varlığını düşmanının elinde görecek...

“İlki hayatını yalnız geçirecek, kendi kedisinin gardiyanı olacak, İkinci ıssız yollarda yürüyecek, başında fırtına, yüksek bir tepede karanlık bir
kule arayacak...


Kitap hakkında bahsedimesi gereken diğer önemli nokta dipnotlar. Kitapta uzunlukları bir satırla dört sayfa arasında değişen yüzlerce dipnot mevcut. Bu dipnotlar kitaptaki asıl hikayeyle çoğunlukla doğrudan ilişkili değiller. Bu sebeple dipnotları gözardı ederek kitabı okumanız pekala mümkün ama bunu kesinlikle tavsiye etmem. Şöyle açıklayayım; kitapta olaylar genellikle İngiltere'de geçiyor ve zaman zaman peri diyarından bahsedilse de bu kısımlar genellikle yüzeysel olup hemen hemen hiç ayrıntı içermiyor. Ama yazar peri diyarı hakkında anlatmak istediği her şeyi dipnotları kullanarak anlatmış. Dipnotlarla yeni bir dünya yaratmış diyebilirim biraz abartarak. Periler ve peri diyarıyla alakalı tüm bildiklerimizi dipnotlardan öğreniyoruz. Gerçi internette dipnotlara lanet eden yorumlarla da karşılaştım ama bence yazar dipnotlarla kitabına çok farklı bir tat katmış. Dipnotlar kitabı bir kaç seviye yukarı çekmiş diyebilirim.

Neil Gaiman, "Son yetmiş yılda yazılmış en mükemmel İngiliz fantastik roman örneği" demiş eser hakkında. Ben İngiliz fantastik kurgu kitapları hakkında Neil Gaiman kadar uzman sayılmam ama kitabın çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. Kısaca bu kitabı okuyun, okutturun. Umarım ve de büyük ihtimalle beğenirsiniz.

45
Zaman Çarkı / Ynt: Zaman Çarkı
« : 12 Mayıs 2012, 18:00:29 »
Resimdeki kadınların kimliğiyle alakalı şüpheleriniz varsa resmi yapan abinin -Michael Whelan- yaptığı şöyle bir açıklama var.

Here, Rand stands with Callandor on the rocks of Shayol Ghul, heading down into its depths to confront the Dark One even as the sun itself vanishes from the world. Two Aes Sedai  follow the Dragon Reborn into the mouth of darkness, two women who have been with Rand  since the very beginning.

Resimdekiler başından beri Rand'ın yanında olan iki Aes Sedai olduğuna göre Egwene, Moraine ve Nynaeve üçlüsünden ikisi olmalı. Egwene'in orada olması biraz saçma olur (hem zaten Rand onu götürmez yanında  :D) bu yüzden resimdekiler Moraine ve Nynaeve olmalı. Mavi elbiseli olanın Moraine olduğunu sanıyorum sonuçta ondan başkasına mavi giydirirseler ayıp olur. Bu durumda sarı elbiseli hanımefendi  Nynaeve olmalı. Gerçi benim gördüğüm kadarıyla kadın sarı saçlı(siyah değil en azından) o yüzden biraz sıkıntı var orada. Sanırım Michael Whelan  biraz insiyatif kullanmış burada ama bir garip olmuş sanki. Neyse özetle resimdekiler Moraine ve sarışın Nynaeve ;) diyebiliriz sanırım.

Resimle alakalı daha fazla bilgi almak ve hazırlanırken geçtiği evreleri alternatif versiyonlarını görmek isterseniz şu linke bir bakmanızı tavsiye ederim.

Ben resmi pek beğenmedim açıkçası keşke şu yarım kalan resmin üzerinden gidip bir şeyler yapsalarmış. Gerçi resimin hoşuma giden yanları da olmadı değil. Eğer yanılmıyorsam arkada bir Güneş Tutulması başlamak ya da sonlanmak üzere(benim tahminim sonlanmak üzere olduğu). En azından bir günde iki kere nasıl şafak sökeceğiyle alakalı bir fikrim olmuş oldu. Hoş bir ayrıntı olmuş. Karaethon Döngüsü'nden gönderelim hemen.

Kanı döküldüğünde iki kez şafak söker.
Bir kere yas için, bir kere doğum için.


Spoiler: Göster
Ayrıca şöyle bir durum da var. Keşke Rand'ın üzerine bir kaç kılıç filan daha sokuştursalarmış o ne öyle. Adamın tek kolu yok mübarek cephanelik gibi dolanıyor ortalıkta. Eskiden olsa anlardım da tek kolunu kaybettikten sonra bu kadar kılıç-hançer taşıması bana biraz garip geldi.


Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6