Okur Yorumları

cthulhunun cagrisiCthulhu’nun Çağrısı
H.P. Lovecraft
_____
estarriol

Eşlik şarkısı

Bu kitabı okumak bir ayrıcalıktı.

Korkuttuğu için, şaşırttığı için, merak uyandırdığı için, ama en çok da hayatımda tanıdığım en sapık zihinle saatler geçirmeme olanak sağladığı için, bir ayrıcalıktı bu kitabı okumak. Tek başına sapkınlık bir yazarı değerli kılmaz elbette, bu yüzden Lovecraft’ ın, onu alelade bir caniden çok büyük ölçüde farklı kılacak kadar yüksek bir meziyete sahip olduğunu söylemek gerekir.

Bu meziyet, onun, karakteri içindeki her noktayı ayrı birer canavara dönüştürmesine, aklının dehlizlerinde dolaşan her endişeyi bizler için bir kabusa çevirmesine, kısaca Cthulhu mitini oluşturmasına olanak sağlamıştır. Denizler altında bir ölüm uykusuna yatmış, gördüğü düşlerde bize kabuslar hazırlayan Cthulhu, aslında Lovecraft’ ın kendisidir. Annesinin ifadesiyle yüzüne bakılmayacak kadar çirkin bu adam, kendi gözlemleriyle karşılaşılmaya değmeyecek kadar basit ve aciz insanlara en az Cthulhu kadar uzaktır çünkü. Ve bu yalnız ve uzak adamın taşıdığı meziyet, bütün o mesafeyi anlamsız kılacak kadar güçlüdür.

Bu yüzden şaşırılmaması gerekir onun kitaplarında sıkça rastlanabilecek, “Yüce Eskileri çağırdıkları ayinleri için insanları kurban eden zenciler” den yahut “Çarpık suratlı moğol göçmenler” den bahseden satırlar görüldüğünde. Zira herşeyden başka olan bu adamın korkusu, kendinden başka olan herşeye karşı bitmeyen bir teyakkuz halindedir ve asla uykuya dalmayacaktır.

Yalnızlığa olan eğilimi bu raddeye getirmiştir Howard Philips Lovecraft’ ı çünkü. Takıntılı dehası, bize kendi hakkında bu tür ipuçları bırakmıştır, ve onu tanımamız hususunda hayli yardımcı olmuştur. Zira kendi yarattığı evrene bu derece bağlı olması ve onu yalnızca kendi beğendiği haliyle tanıtmak konusunda olan ısrarı, bize amacı doğrultusunda aldığı kararlara yöneltilen eleştirileri pek ciddiye almadığını göstermiştir. Onu tipik bir öykü yazarından farklı kılan birçok özelliği vardır. Hikayelerindeki diyaloglar yok denecek kadar azdır örneğin. Ya da akıl almaz bir canavarı tasvir ederken bir ilkokul çocuğunun mahallenin kuduz köpeğinden bahsedişini dinliyormuşsunuz hissine kapılırsınız. Ve bu yönleriyle çok eleştirilmiştir Lovecraft. Ama karşılaştığı hakarete varan eleştirilere bir an olsun kulak asmamıştır, söylenenler umrunda bile olmamıştır. Tıpkı ölüleri diriltmek üzerine olan saplantısı koyulaştıkça kimseyi dinlemeden mezarların içini boşaltmaya devam eden Herbert West’ in umrunda olmadığı gibi.

Lovecraft öykülerinden oluşan Cthulhu’nun Çağrısı adlı derleme, özellikle bahsedilmesi gereken bir husus bu evreni tanımak isteyenler için. Çünkü bu kitap, aslında evrenin bizim dünyamıza yakın taraflarından başlıyor ve bize uzak olan bu evrenin asıl merkezine doğru devam ediyor. Evrenin köşelerinden başlıyor onu anlatmaya diye düşünüyorum, çünkü bu evrenin merkezinde Yüce Eskiler var.

Ve gerçeklik dediğimiz bu ortak hayale kendimizi fazlasıyla kaptırmış olan bizler, ne R’lyeh’deki evinde düş görerek bekleyen ölü Cthulhu’ dan haberdarız, ne de onu uyandırıp Arz’ a döndürmeyi amaçlayan Cthulhu mezhebinden. “Cthulhu’ nun Çağrısı” ve “Insmouth Üzerindeki Gölge” adlı öykülerin bize bahsettiği gizemler, sahip olan kişilerin ölümüne sebebiyet verebilecek kadar tehlikeli bilgiler çünkü. Karanlığın kalbine yolculuk yapmış kişilerin ağzından anlatılmış bu son hikayelere hazır olmak için kitabın başına doğru dönmek gerekiyor açıkçası.

İlk öyküler bu açıdan daha yakın dünyamıza. Bizim korkularımız onlar çünkü bir bakıma. Sebeplerini bilmediğimiz anomaliler, gözlerimizi kapatabilme şansını bulabildiğimiz endişeler var “Randolpf Carter’ ın İfadesi” nde ve “Yabancı” da. Ardından başkalarının sıradışılıklarından örnekler veriyor anlatıcı bize.

“Erich Zann” ın eşsiz ve kaynağını düşünmenin bile tüyleri ürperteceği müziğini dinlemek bu durumu çok güzel ifade ediyor. “Herbert West” ile tanışmak da tıpkı önceki öykü bilinmeyene vakıf insanların varlığından haberdar olmak anlamına geliyor, bir fazlayla belki, bu defa konu alınan bir sanatçının müziğe olan tutkusu değil, bir doktorun ölüleri diriltme saplantısı.

Ve hatta “Pickman’ ın Modeli” ni okuduğumuzda başımıza gelen de bu. Buradaki nüans, belki de öykülerin bize ipin ucunu gittikçe daha fazla vermeye başlamasından ibaret. Çünkü “Duvarlardaki Fareler” i okuyunca görüyoruz ki, belki de ipin ucunudan yakalamak isteyen biz değiliz, bizi bağlamaya çalışan birileri var satırların içinde.

Dost Körpe’ nin ustaca seçimleri belki de bu yüzden önemlidir Lovecraft’ ın evreniyle benim gibi yeni tanışan kimseler için. Yaşananları içselleştirmenin bir şekilde mümkün olduğu bu hikayeler, okuyanı hızla içine çekiyor çünkü. Bir an oluyor, hayatınız boyunca dışını hiç görememiş olduğunuz bir şatoda bir başka güne uyanıyorsunuz. Ve yalnız bir adamın kendinden ölesiye korkuşunu yaşıyorsunuz. Bir an oluyor, bir an olsun düşünmenin dahi insanı çıldırtmaya yeteceği varlıklarla anlaşmalar yapıyorsunuz; sadece gerçeğe bir adım yaklaşmak özlemiyle. Ve güçler kazanıyorsunuz. Kah ölümün orkestrasıyla birlikte çalıyor, kah yalnızca korkunun kendisinin hayal edebileceği resimler çıkarıyorsunuz ortaya.

Ama ne olursa olsun, gizeme yeterince vakıf olduğunuza inanamıyorsunuz kitabın sonuna gelinceye kadar. Atalarınızın helak olmasına neden olmuş meraklar uyanıyor içinizde. Kötülüğün onlara musallat olduğu topraklara geri dönüyorsunuz sırf, içiniz sizi oraya çektiği için. Ve başınıza geleceklerden habersiz dalıyorsunuz belki de sonunuz olacak karanlık topraklara.

Unutmadan, eğer uğursuz bir hakikat kendini göstermediyse hala, kitabın künye bilgilerine -umarım- buradan ulaşabilirsiniz.

Yazıyı forum bünyesinde okumak için tıklayın.