Okur Yorumları

karanligin son eliKaranlığın Sol Eli
Ursula K. Le Guin

_____
Fırtınakıran

Ursula Le Guin adı anıldığında eğer akla ilk gelen Mülksüzler ise, diğeri de Karanlığın Sol Eli’dir.

Bu kitap size bir hikaye anlatmak için değil, insanı “insan” olarak ele almak ve başınız ağrıdan çatlayana kadar düşündürmek için var.

Gethen (ya da orayı ilk ziyaret eden insanların ona verdiği adla Kış), androjen (çift cinsiyetli) bir ırka sahip, her yerin buzullarla çevrili olduğu ve yazın bile kar yağdığı bir gezegendir. Bu gezegende bir erkek, onlar gibi belli dönemlerde farklı cinsiyetlere bürünen ve o dönemin dışında cinsiyetsiz olarak gezen insanların tam tersi bir insan olan Genli Ai, dünyalar birliğine Gethen’i de katmak için elçi olarak gönderilmiş durumda.

Hayatımızın pek çok alanında söz konusu olan ve belki de biz fark etmeden yaşamlarımızı şekillendiren cinsiyet kavramı ortadan kalkarsa ne olur, diyor Le Guin. Bu sorunun cevabını da Gethenliler üzerinden veriyor. Genli Ai’nin ağzından anlatılan kitapta, kadın veya erkek olmanın hiçbir önemi olmadığı bir toplumda tek erkek olmanın zorluklarını görüyoruz. Kadın ve erkeğin, güçlünün ve zayıfın, koruyanla korunanın ortadan kalktığı bu toplumda yalın, çırılçıplak haliyle “insan” kalıyor. Düalizmin hiç var olmadığı bir gezegende, düalizmden kopup gelen bir elçi bu insanları, varlıklarından bile haberdar olmadıkları gezegenlerle ittifak kurmaya davet ediyor.

İşte o “insan” haliyle çıplak kalan bireyin sterotipleri kaybolunca ortada hırs, mevkii sahibi olma, yönetme, paylaşma, dostluk ve politika gibi unsurlar kalıyor.

Karanlığın Sol Eli her ne kadar cinsellik konusunda (cinsellikten kasıt cinsiyet kavramıdır) çok ciddi tespitlerde bulunsa da, bununla yetinmeyip yoğun olarak bir politik oyuna da sokuyor bizi. Gethen’in birbirinden her açıdan farklı (gerek yönetim, gerek kültür) iki ülkesinde bir “yabancı” olmanın zorluklarını aktardığı gibi; bu ülkelerdeki yönetimlerin siyasi oyunlarında da Elçi ile beraber bulunuyoruz.

Belki de kitaptaki tek düalizm, “yabancı” ve “ev sahibi olma” kavramları üzerinedir.

Le Guin hayalgücü ve kalemini tekrar tekrar konuşturarak bu iki ülkenin kültürünü, mitlerini, insanlarını ve düzenini bize apaçık bir şekilde sunmaktan kaçınmıyor. Bölümler arasında daha önce bu gezegene gelmiş olan bizim gibi insanların raporlarını ya da bu iki gezegenin destanlarını görüyoruz. İki-üç sayfalık bir rahatlama, o yoğun düşünce selinden anlık bir uzaklaşmayla bambaşka dünyalara gidiyoruz böylece.

Genli Ai Kış’ta üşüdükçe biz de üşüyoruz, insanlar ona sapkın dedikçe(sürekli cinsel açıdan aktif olmayı sapıklık olarak görüyorlar) biz de garipsiyoruz. Ancak an geliyor, biz de Gethen haklı gibi cinsiyetleri bir yana bırakıp insanı insan olarak görmeyi başarıyoruz. Yine de insan insanlığını yapıyor ve yönetimlerin hırslarının kurbanı olarak pek çok şeyi göz ardı ediyor.

Bir yanda deli bir krala sahip, yeterince gelişmemiş, ancak kapılarına gelen her yabancıya yatacak bir yer veren Karhide; diğer yanda ona göre çok daha gelişmiş, bir kral yerine 33 kişiyle yönetilen, eşitlikçi Orgoreyn. Bunların ortasındaysa Elçi; tek amacı dünyalar birliğine bir gezegen daha katmak olan.

Kitaba dair söyleyeceklerimin sonuna gelirken din kabul edilebilecek iki farklı inanıştan da bahsetmek istiyorum: Yomesh ve Handaratta. Yomesh değil ama, Handaratta’da öyle bir inanış var ki, hayran olmamak elde değil. “Cahillik” kavramı inancın temeli ve bu insanlar şunu savunuyor. Burada alıntılar yaparak detaylandırmayı çok istesem de, kendizin okuyup görmesi çok daha iyi olacaktır.

Le Guin’in sevdiğim yönlerinden biri, bu farklı gezegenlerdeki farklı yaşam tarzlarına benimle aynı açıdan bakması. Ona göre aralarında ne kadar ışıkyılı olursa olsun, başka gezegenlerdeki hayatlar da birer insandır. Üç kollu ya da mavi tenli değildir hiçbiri. Belki esmerdirler, belki gözleri çekiktir, hatta belki Gethen’deki gibi androjendir ancak hepsi insandır.

İçdeniz Balıkçısı ve Mülksüzler’de gördüğümüz diğer gezegenler olan Arz, Hain, Terra ve Ceti adlarını burada bir kez daha duyuyoruz. Kendi oluşturduğu dünyalar sistemini bu kitapta da kullanıyor, kısaca.

Böylece bir yorumun daha sonuna gelirken, daha önce Kış’a gelmiş bir araştırmacının raporundan bir alıntıyla yorumumu sonlandırıyorum.

“Bir erkek erkekliğinin dikkate alınmasını ister, bir kadın kadınlığının takdir edilmesini ister, bu dikkat ve takdir ne kadar örtülü, ne kadar dolaylı olsa da. Kış’ta böyle bir şey olmaz. Bir insan sadece insan olarak ele alınır ve değerlendirilir, ürkütücü bir deneyim bu.”

Karanlığın Sol Eli okuduğum en sağlam kitaplardan biri, ancak o kadar yoğun ki her okuyucu kitlesi ve zevkine kesinlikle hitap etmiyor. Bu kitabı okumak için belli bir birikiminiz ve ilginiz olması gerekir. Yoksa kitap size sadece bir başağrısı olacaktır.

Yazıyı forum bünyesinde okumak için tıklayın.