Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Tenekeci

Sayfa: [1] 2 3 ... 6
1
Zaman Çarkı / Ynt: Zaman Çarkı - Sohbet
« : 31 Aralık 2017, 16:38:22 »
Flood olacak ama Matrim Couthon hakkında bir sorum var. Mat hakkında bir başlık olmadığı için direkt olarak buraya ayrı bir mesaj olarak atayım.


Spoiler: Göster
Son  savaş sırasında Mat, Arthur Şahinkanadı'na  Kendisinin de bir Boru Kahramanı olup olmadığını soruyor ve Arthur,  her ne kadar onlardan biri olması için gerekenden çok daha fazlasını yapmış olsada Mat, ın bir Boru Kahramanı olmadığını söylüyor. Peki neden Mat bir kahraman değil?

Ayrıca Mat, Arthur Şahinkanadından Tuon ile konuşmasını istiyor ama ne konuştukları meçhul. Bu kısım hiç hoşuma gitmemişti. Sizce ne konuşmuş olabilirler?


Spoiler: Göster
Mat neden bir kahraman değil? Henüz ölmediği için olabilir, sanırım ölmeleri gerekiyor. Jain Uzakgezgini ölünce kahraman oldu. Falme'de yoktu.

Artur Şahinkanadı'nın çok güçlü bir ta'veren olduğu biliniyor. Öyle ki bin sene önce verdiği karar son savaşı etkiledi. Seanchan'a oğluyla yolladığı ordu bin sene savaştı, en sonunda son savaşa ramak kala seanchan'da siyasi birlik sağlandı ve ana kıtaya geri dönme yolculuğu başladı. Bu sayede Seanchanlar son savaşa katıldı ve Aelfinnlerin kehanetleri gerçekleşerek son savaş kazanıldı. Artur'un sanıldığından daha büyük bir önemi var bu nedenle.

Fakat boru kahramanlarının desene bağlı olduğu biliniyor. Yaşadığı müddetçe desende çok büyük önemleri var, bence boru kahramanı olmak gibi bir mevkiye aktarılması desende büyük sıkıntılara yol açabilirdi.

Kahraman aranıyorsa boruya kahraman hayli fazla çıkar. Thom başta olmak üzere, Lan ve Perrin de boruluk isimler.

Tuon meselesine gelirsek. Tuon bildiğimiz gibi biraz haşin bir mizaca sahip. Artur Şahinkanadı'nı görünce biraz teskin olması ümidiyle yollamıştır. Ayrıca Tuon'un Mat hakkında "Artur Şahinkanadı'nı gören adamla evleneceksin" kehaneti var. Tuon evliliği kabul etse dahi alametlere bakmaktan kaçınmıyor, devamlı sorguluyordu. Mat'in Artur'u ona yollaması sanırım kehanetin bu kısmının gerçekleşmesini sağlayan unsur.


Öncelikle cevabınız için teşekkür ederim. Ama kafama  takılan birşeyler var
Spoiler: Göster
Bildiğiniz gibi  çark kahramanları desene tekrar tekrar dokuyor. En basit örnek olarak olarak Birigitte ve Gaidal Cain  gibi. Jain Uzakgezgini'nin Falme de olmamasının sebebi Boru çalındığı sırada hayatta olması olabilir diye düşünüyorum. Ama  Mat Boru Kahramanları arasında yer almıyor. Artur Şahinkanadı'na yönelttiği soru da buydu sanırım. Benim sorduğum da neden onlardan biri olmadığı veya olamadığı.

Tuon konusunda da ben Mat' in ona Aes sedailer hakkında veya Fetihler hakkında birşeyler konuşmuş olabileceğini düşünüyordum  ama dediğiniz de olabilir.
 


O tamamen şununla alakalı bence;

Spoiler: Göster
Mat çok güçlü bir ta'veren. Kitabın her yerinde "Ben kahraman değilim" diyerek dolaşarak kendi iradesini desene kabul ettirmiş olabilir. Biliyorsunuz bunu yapabiliyor ta'verenler. Rand yanında güneş getirebiliyor. Olur olmadık olaylar meydana geliyor sağında solunda bu kişilerin.

İrade gücü ve bunların ağına takılmak kolay. Mat kahraman olmama niyetiyle yola çıktığı için ve çok da kuvvetli bir ta'veren olduğu için çark onu kahraman olarak dokumamış olabilir.

2
Zaman Çarkı / Ynt: Zaman Çarkı - Sohbet
« : 30 Aralık 2017, 04:30:35 »
Flood olacak ama Matrim Couthon hakkında bir sorum var. Mat hakkında bir başlık olmadığı için direkt olarak buraya ayrı bir mesaj olarak atayım.


Spoiler: Göster
Son  savaş sırasında Mat, Arthur Şahinkanadı'na  Kendisinin de bir Boru Kahramanı olup olmadığını soruyor ve Arthur,  her ne kadar onlardan biri olması için gerekenden çok daha fazlasını yapmış olsada Mat, ın bir Boru Kahramanı olmadığını söylüyor. Peki neden Mat bir kahraman değil?

Ayrıca Mat, Arthur Şahinkanadından Tuon ile konuşmasını istiyor ama ne konuştukları meçhul. Bu kısım hiç hoşuma gitmemişti. Sizce ne konuşmuş olabilirler?


Spoiler: Göster
Mat neden bir kahraman değil? Henüz ölmediği için olabilir, sanırım ölmeleri gerekiyor. Jain Uzakgezgini ölünce kahraman oldu. Falme'de yoktu.

Artur Şahinkanadı'nın çok güçlü bir ta'veren olduğu biliniyor. Öyle ki bin sene önce verdiği karar son savaşı etkiledi. Seanchan'a oğluyla yolladığı ordu bin sene savaştı, en sonunda son savaşa ramak kala seanchan'da siyasi birlik sağlandı ve ana kıtaya geri dönme yolculuğu başladı. Bu sayede Seanchanlar son savaşa katıldı ve Aelfinnlerin kehanetleri gerçekleşerek son savaş kazanıldı. Artur'un sanıldığından daha büyük bir önemi var bu nedenle.

Fakat boru kahramanlarının desene bağlı olduğu biliniyor. Yaşadığı müddetçe desende çok büyük önemleri var, bence boru kahramanı olmak gibi bir mevkiye aktarılması desende büyük sıkıntılara yol açabilirdi.

Kahraman aranıyorsa boruya kahraman hayli fazla çıkar. Thom başta olmak üzere, Lan ve Perrin de boruluk isimler.

Tuon meselesine gelirsek. Tuon bildiğimiz gibi biraz haşin bir mizaca sahip. Artur Şahinkanadı'nı görünce biraz teskin olması ümidiyle yollamıştır. Ayrıca Tuon'un Mat hakkında "Artur Şahinkanadı'nı gören adamla evleneceksin" kehaneti var. Tuon evliliği kabul etse dahi alametlere bakmaktan kaçınmıyor, devamlı sorguluyordu. Mat'in Artur'u ona yollaması sanırım kehanetin bu kısmının gerçekleşmesini sağlayan unsur.


3
Olaya amatör çerçeveden bakarak cevap vereceğim, burada tek veya seri bölümlü halde hikaye yazan çok insan var, belki bir kapı aralayabilir sizin için.

Amatör bir hikaye ilk paragrafıyla beni vurmalı, içine çekmeli ve kesinlikle ilgilerimin bir araya toplandığı zihnimdeki havuzda küçük de olsa bir yer almalıdır. Bunu kitaplar arka kapak yazılarıyla, filmler fragmanlarıyla yapabilme şansına sahip, kısa ve öz, ne olduklarını anlatabiliyorlar.

Ama hikayede bu durum fazla söz konusu değil. Amatör bir hikayeye bir insanın töleransı fazla olmaz, çünkü yazan kişinin ilk işlerinden biriyse beyinde "daha da ileriye git" diyen bir referans kaynağı oluşmaz. Bu nedenle ya kimse okumaz, ya yarısına kadar okunur, okuyan da yorum yapacak kadar etkilenmeyebilir.

Bu nedenle bence işe küçük küçük başlanmalı. Kısa öyküler, çok ateşli ve çözüm anlarının hikayeleri anlatılabilir. Ben bunları okumaktan zevk alırım, etkilendiğim çok fazla amatör kısa öykü vardır.

Eğer artık beyin senin iyi bir hikayeci olduğuna karar verirse kitap yazsan da okurum ki süreç hep böyle işlemiştir, dergilerde hikayeleriyle ünlenen insanların kitaplarını genelde hikaye dönemini bilen insanlar okumuştur. Okuyucu sadakati ben başta belirlenen tarzda saklı aslında.

Buna rağmen insanın kendi huzur duyduğu tarzdan uzaklaşmaması gerek diye düşünüyorum. Amaç okunmak olmamalı, ifade edebilmek olmalı. Sonuç olarak kimse kimsenin duygularını yansıttığı bir kurmacayı okumak zorunda değil. Eğer o kurmaca iyi bir hikaye ve anlatı sunuyorsa onun seçilme şekli benim için yukarıdaki formülden geçiyor. Maalesef çoğu güzel hikayenin benim bu filtrem yüzünden dışarıda kaldığını tahmin edebiliyorum ama çağımızda bir enformasyon bombardımanı var, insanlar gardını kaldırmazsa buna karşı ezilip giderler.

Seçici olmak ve zaman parametresini bu seçimlerin sabiti yapmak, zamanı en kıymetli şey olarak addedip, en heyecan verici olana zamanı feda etmek benim için en doğru yaklaşım.

Bu nedenle; hedef kitlenizi belirleyin, başlığınızı veya ilk paragrafınızı çok çekici bir hale getirin, en önemlisi zaman parametresini ön plana koyarak olabildiğince kısa yazmaya çalışın derim.

Bu benim amatör hikayelerde ve hikayeci dostlarımda aradığım şeydir, özellikle dijital dünyada yazıyorsanız bence bu şarttır. En azından içinde bulunduğunuz topluluk sizi "Ahmet iyi hikayecidir" diye kabullendiği vakte kadar. Umarım bu görüşlerimden istifade edecek amatör hikayeciler de vardır.

Ünlü olmuş kurguların seçilme şekline gelirsek, bunu çok kısa açıklayacağım. Yine referans... Star Wars üzerinden örnek vermek gerekirse, o kadar insanın güzel bulduğu bir seriyi izlemeliyim acaba çok şey mi kaçırıyorum diye izlemiştim. Sonuç benim için hayal kırıklığıydı. Hiç de abartılan kadar güzel bir içerik olduğunu, her zaman şişirilmiş bir şey olduğunu düşünmüşümdür. Ama sonuç olarak o içeriği tükettim, bunu sağlayan şey de aldığım olumlu referans oldu.

Bir sürü insan, "oha çok iyi", "ulan luke yine ne yaptı" gibi şeyler yazarsa insan bir süre sonra düşünür ulan bunlar ne yaptı acaba, çok şey mi kaçırıyorum diye.

4
Almancadan çevirmek zorunda kalmış olmaları bir rezalet... Ha yanlış anlamayın suçlamıyorum kimseyi, ancak buna mecbur kalmamız kötü. En azından bir lehçe uzmanı bulup çeviriye yardımcı olmaları gerekirdi. Akademik kitaplardan biliyoruz ana dilden çevrilmeyen kitaplarda çok çok anlam bozuluyor. Kurguda kim bilir neler olur, Lehçe dilinde yapılmış kelime oyunları, edebi manevralara ne olmuştur şüphe konusu şu an.

Çeviride bir gözü bulunan ve orijinal metni de eş zamanlı takip eden bir Lehçe uzmanıyla yapılması hoş olurdu.

5
Tartışma Platformu / Ynt: Aşk ve Yaşam
« : 15 Ocak 2017, 02:05:34 »
Aşk ilahidir, ulaşılmaza karşı hissedilir. Bu nedenle gelmiş geçmiş en büyük aşklar ilahlara, hayal gücüne ve hayallerde yaratılmış güzelliklere duyulmuştur. Mecnun bile Leyla'yı bulduktan sonra görmek istemez, çünkü zihninde yarattığı Leyla'ya aşıktır o.

Bu nedenle ben ulaşılabilir kişi veya nesnelere duyulan aşka inanmam. Aşkı aşk yapan ulaşamamak, ulaşamayınca ona karşı duyulan hasret ve hayal ile karışık sevgi hissidir. Eğer bir gün ulaşırsan o büyü bozulur.

Aşk denen kavrama kadın ve erkek ilişkisinden ibaret bakmamanı öneririm. Kadın erkek ilişkileri bence bambaşka bir düzlem üzerine kuruludur ve aşk ile ilgisi yoktur. Aşk sadece her şeye duyulabilecek özlem ve ulaşılamazlığın, kadın ve erkek hissiyatı üzerine kurulmuş halidir. Yani kadın veya bir adam yerine sen bir köpek cinsini koyup ona sahip olmak, onunla koşmak, onun sana sevgi göstermesi, birbirinize yarenlik etmeniz gibi hayaller koysaydın gene aşk olacaktı o.

Öncelikle aşkı yenmeni, o büyüyü bozduğun ana ulaşmanı dilerim. Çünkü uzun süre o hissiyatta kalmak insanın psikolojisini kötü etkiler. Daha sonra ise kadın-erkek ilişkilerinin kurulu olduğu düzlemde ayakta kalabilmeni dilerim. Boks maçı gibidir birçok açıdan, yumruğu nereden yiyeceğin belli olmaz. :D

6
Tartışma Platformu / Ynt: Fantezide Bilimin Yeri?
« : 14 Ocak 2017, 22:09:36 »
Alternatif bilim severim... Yani bilim sistemi olmalı, ancak büyü gibi açıklanamaz olmamalı, kafada yaratılan o bilimi de bir şekilde açıklayabilelim kitapta verilen donelerle.

7
Tartışma Platformu / Ynt: Yurtdışında kitap yayımlatmak
« : 26 Aralık 2016, 00:12:32 »
Alıntı
Ben buna pek katılamıyorum. "Bir Türk'ün esas hedefi, önce yurt içi, sonra yurt dışı olmalıdır" olarak düzeltebilirim anca. Çünkü eser iyiyse, konu sadece yerel kültüre değil evrensel kültüre hitap ediyorsa, neden sadece Türkiye'de yayınlansın ki? En azından çevrilip birkaç ülkede yayınlanması denenebilir.

Ancak Orta Doğu ve Balkanlar ve birkaç yeri kapsayacak şekilde olabilir bu. İngilizceye basılacak olması pek olası olmaz. Orada doğup büyüyen bir Türk belki bunu becerebilir ama oraya adımını dahi atmamış birisi buradan yazdığı kitabı orada bastırabilmesi için ancak ve ancak dizisinin yapılmış olması gerekir derim.

Kitap dediğiniz kadar patlarsa zaten, ya dizisi yapılır, ya filmi ya da oyunu... Lakin dediğiniz doğru ilk hedeften sonra, çok çok zor bir amaç koyulup yurt dışı hedeflenebilir. Hayallere ket vurmaya lüzum yok.

Alıntı
Araştırdığıma göre kitabınızın yayımlanmasına öncelik eden menajerler varmış. Özet gibi bir şeyi onlara yolluyorsunuz. Beğenmeleri sonucunda yayınevleriyle görüşüyorlar. Kitap basılana kadar da sizden para almıyorlar. Ne kadar doğru bilmiyorum ama bizim piyasadan çok farklı olduğu açık.

Bizim "torpil" geleneğimizin profesyonelce yürütülmesinden başka bir şey değil. Her sektörde artık bu var, denetleyici kurumlarla, üretimi elinde bulunduran, hatta karar veren kurum, kuruluş ve kişilerle bağlantısı olan, lobi faaliyetleri yürütebilecek kişiler menajer oluyor. Senin kazandığından pay alıyorlar.

Bizde hatır için yapılan şey onlarda bir sektöre dönüşmüş yani. Boks gibi bir spordan dünyanın en çok para kazanan sporcusunun çıkmasının nedeni de bu şov dünyasını çok iyi tanıyan menajer, promotörler... Bir endüstri olarak ele aldığımız zaman kitap sektöründe de bunun olmaması için bir neden yok.

Senin Twitter'da 5 milyon takipçin olsun, eminim ki o zaman iyi veya kötü bir kitap çıkarmana izin verirler herhangi bir ülkede. Yeter ki kitlen orada olsun. Ancak sade bir vatandaşı ele alıyorsak, o ülkeyi bilmeyen, oranın vatandaşı olmayan, oranın vizesine bile sahip olmayan birinin kitabını ne kadar iyi olursa olsun niye bassınlar diye aklıma gelmiyor değil. İyi kurgunun sonu gelmez ki, kitap olmaya değer tonlarca kurgu kasalarında duruyordur zaten ve yeni bir tanesini okumaya değer neden bulsunlar?

Kötü yazılmış olmasından çekinirler demiyorum, lakin bu adamlar zaten her gün gelen kurgulardan kafasını çıkarabildiklerini sanmıyorum. Böyle durumlarda araya senin dediğin gibi menajerler, tanıdıklar falan filan girer, popülarite girer, belli bir alanda gösterilmiş uzmanlık girer. Girer oğlu girer yani...

Kurgunun güzelliğinden çok yanındaki parametreleri de önemlidir. Başka bir ülkenin vatandaşı olmak, İngilizce yayınlar için oldukça eksi bir parametredir bence. Üstelik Türk vatandaşısın, burada kötü olan etnik kökenin farklılığı değil o coğrafyada bile bulunmamış olman, orayla ilişkilerinin olmaması, seni kimsenin tanımaması, sana ön yargı ile yaklaşılma ihtimali. Ve daha bir çok şey... Bürokratik meselelerden bahsetmedim bile. Bütün bunlar birer külfet basacak yer için.

Ama her şeye rağmen %100 yok diyemem. %99 diyebilirim... Bu tarz konularda hiçbir şeyin imkansız olmadığı için o da.

8
Tartışma Platformu / Ynt: Yurtdışında kitap yayımlatmak
« : 24 Aralık 2016, 21:31:23 »
Kültürün pazarlanması önemlidir. Bu işi de maalesef Türkler berbat yaparlar.

Hocanızın hakkı var bana kalırsa, bir Türk için olmaz denemez ama İngilizce kaynaklarda -en kötü- akademik yayınlarda adınızın geçmesi, rüşdünüzün ispatlanmış olması gerek. Oranın bir parçası olmanız gerek. Türkiye, gitmesek ve görmesek de batı kültürü ürünlerine aşina bir yer. İngilizce yayın ile Türkçe yayın bu nedenle terazide eşit ağırlık çekmez. Türk'ün çok başka şeyler koyabilmesi gerekir kendi kefesine. Mesela sosyal medyada büyük bir popülerlik, YouTube'da o uzmanlık alanı hakkında kitap yazıyorsak uluslararası izlenen hatırı sayılır bir kanal mesela. Akademisyen olarak büyük başarılara imza atmış olmak olabilir. Akademik yayınlarda başarılı olup, ülke çapında ün kazanıp, daha sonra edebi bir yayın çıkarılabilir.

Türkiye'de milyonların okuduğu bir kitap olsanız bile bu böyledir. Türkiye bir mahalledir, uluslararası edebiyat dünyası ise bir dünyadır, bir ummandır...

Kısacası çok çok çok zor bana kalırsa, bu bir küçümseme olarak algılanmasın. Dünya kültürüne satabildiğimiz bir şey yok, bir Japon animesini, ufak çapta sinemasını satıyor. Bizim lokal ölçekte satabildiğimiz tek şey dizilerimiz, bir kitap olarak ancak bu dizilerin yayınlandığı ülkelerde, ancak ve ancak bu diziler hakkında bir kitap yazarsanız satış yaşama ihtimaliniz olur ki, bu durumda zaten promotörlerin falan araya girmesi gerekir. Yani sadece bir vatandaş olarak imkansıza yakın bir süreç bu.

Hadi çok başka bir senaryo yazalım, bir milyonda bir olacak bir senaryo. Türk bir yazar bir kitap yazdı, bu kitabın senaryosu dizi olmaya çok müsait. Dizi Türkiye'de ilk sezonu yayınlandı ve Orta Doğu ve Balkanlara ihraç oldu. Bu durumda bu ülkelerde basım şansı artar. Ancak sizin Türk olmanız ve eserin kalitesi açısından değil. Sadece bir gelir kapısı olarak görülürsünüz. Böyle bir başarıya da ingilizce basım yapan, uluslararası kültür ticareti yapan ülkelerin yayınevleri de zaten değer vermez.

Uzun lafın kısası bana kalırsa hocanız haklı. Bir Türk'ün esas hedefi gerçekçi olmalı, yurt sınırlarına odaklanmalıdır.

9
Yazarlar / Ynt: Jules Verne
« : 21 Aralık 2016, 15:54:24 »
En sevdiğim kurgu karakterler listeme Kaptan Nemo çok üst sıralardan girdiğine göre Denizler Altında 20 Bin Fersah diyebilirim...

10
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Dune - Frank Herbert
« : 19 Aralık 2016, 22:27:38 »
Dune'un felsefi yönü ağırdır, teknik bilim kurgusuna takılmazsınız fazla. Zaten bir bilim kurgu eseri olarak da çok nadide ve farklı bir yerdedir. Eşsizdir...

Felsefe ve fikir bakımından ise çok çok derinlikli bir kitap serisidir.

11
Zaman Çarkı / Ynt: Zaman Çarkı Nasıl Bir Seri?
« : 18 Aralık 2016, 01:19:31 »
Alıntı
İyi tasarlanmış bir dünya yok derken, üsttekiyle biraz tezat oluşturdu sanki. Bu tabi ne beklendiğine göre de değişir ben Lotr'dan başka fantastik eser okumadım, çok güzel ve ayrıntılı evrenler vardır tabi ama benim mükemmel anlayışım şimdilik lotr evreni Cheesy. Onla kıyas edince nasıl?

İyi tasarlanmış bir dünya derken tam da senin dediğin Orta Dünya evrenini ele alarak söyledim zaten. Söylediğim şey kötü bir evreni var olarak algılanmasın, Jordan evren yaratmaya uğraşmamış bundan bahsediyorum. Bir Orta Dünya beklemeyin derim yani.

Bununla birlikte benim fantastik evrenlere bakış açımla da alakası olabilir. Ben evrenin kendisine fazla takılan biri değilim, eskiden öyleydim ama her türlü kafada soru işaretleri kalıyor o şekilde. Haritasında gördüğüm bir yerden bahsedilmiyorsa, orası hakkında soru işaretlerim kalır ve tamamen bir doyuma ulaşamam.

Böyle bir şeyi pek fazla yaşatmadı WoT dünyası. En başında dediğim gibi, olması gereken kadar yaratılmış bir evren. Evrenin büyüklüğü ve güzelliği değil yazarın dili, hikayenin destansılığı, pamuk ipliğine bağlılık, dev bir sahne oyununun perde arkasındaki dev bir hazırlık ekibine şaşırtıcı anlarda şahit olmak gibi bir etkisi var.

Basit bir hikayenin alabileceği en komplike hallerden biridir WoT ve onu çekici kılan da budur bence.  




Ergen olayına gelirsek, bu ergen şeyine pek takılmamak lazım. Yani "genç-yetişkin" türü bir kitap değil, hatta o tarz kitap sevenlerin pek hazzetmeyeceği derecede sıkıcı o tarz öğeler konusunda. Ana karakterlerden beş altı tanesi 18-20 yaş arasında değişiyor sadece. Bunun haricinde yaş skalası oldukça, akla hayale sığmayacak kadar geniştir.  ;D

12
Zaman Çarkı / Ynt: Zaman Çarkı Nasıl Bir Seri?
« : 17 Aralık 2016, 16:56:45 »
Alıntı
Oradan anladığım kısaca iyinin ve kötünün savaşı. Ancak bunu farklı kılan ne, orijinal olan olayı var mı falan açmamış bunları hiç.

Bunu anlatırsak spoiler vermiş oluruz. Konu standart bir iyi kötü savaşı değil onu net bir şekilde belirtelim. O olay bir vitrin, içinde barındırdığı felsefeyi yansıtmak için oynanan bir oyun, bir olay örgüsü diyelim. Farklı konular bularak da yazar bu felsefeyi anlatabilirdi yani. İyi kötü savaşını anlamlı ve çekilebilir kılan şey de bu arkasında yaşanan olaylar.

Bu unsurda iyi ve kötü savaşının kaynağı, bu kaynağın çıkış noktası, evrendeki her şeyin bir ağ gibi örülü olması ve bu ağın stratejik noktalarındaki olayların nasıl bir domino etkisi yarattığı, zamanın tersine etkileşimi ile olabilecek şeyler. Kötülüğün kaynağına farklı bir bakış açısı...

Birçok şey bulabilirsiniz bu konularda ve bütün bunlar yeni fikirlerin doğmasına neden olabilir.

Bunun haricinde, arkadaşlık ve aşk bana göre sınıfta kalır ama lüzumu da yok derim bu seriye göre. Dünyası öyle çok iyi tasarlanmış bir dünya değildir ama zaten dünya tasarlamanın öyle çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Anlatmak istediğini anlatabildiği bir alan yaratmış o kadar. Elbette kültürel özellikler, coğrafi özellikler vesaire var. Esas önemli olan ise köklü bir tarih yazabilmiş olması.

Seriyi güçlü kılan şeyler bunlar.

13
Radyo Kulesi / Ynt: Ryuk'un Radyosu - Anket
« : 20 Kasım 2016, 19:23:53 »
Alternatif yaşam teorisi sıkça işlenmeli bence. Bunun haricinde evrim olabilir. Fakat fantazya ummanı burası zaten. Radyo yayınında bu konuda ancak devridaim yaparız gibi geliyor.

14
Radyo Kulesi / Ynt: Ryuk'un Radyosu - Çarşamba 21.00
« : 12 Kasım 2016, 22:05:19 »
Alıntı
Hadi birey olarak yaptığımız bir değişim olsun, sınırlar içinde kalsın bu yaptığımız. Hatta sadece kendi adımıza yapalım bunları. Bizimle sınırlı kalsın, bu seferde Dünyayı Kurtarmak yanlış olur, kendimizi kurtarıyoruz. Birey olarak kendimizi kurtardık diyelim, sonra diğer bireylerde kurtardı, tümevardık toplumca faydalı işler yaptık, çok güzel bir yer haline getirdik ama herkesin kafasındaki Uyum, Düzen bir mi?

Amaç topluma ulaşmak olmamalı, olmadı da zaten bence. Toplumsal yaşam bence insanoğlu için pek hoş bir şey değil. Kaçınılmaz ama hoş şeylere gebe olmuyor çoğunlukla.

Bir alt kültür, bir kabile mantığı ile bu düşünce sistemini yaşamak, düşünceyi kirletmeyi engeller. İçinde yaşadığımız dünya bu ve bu dünyanın sistemlerini bir anomi yaratarak değiştirmek öyle kolay iş değil. Hatta imkansız.

Bu durumda çevrene bir çember çizip, bu çember içinde fikirsel, fiziksel, üretimi ve tüketimi kişinin kendisine kalmış şekilde yaşamak en mantıklı çıkarım gibi duruyor. Ryuk bunu anlatıyor zaten.

Bence sonuca en kolay ve bu tarz bir sistemin içinde bu fikirlerle dahil olmanın yegane yolu da bu. Çünkü topyekün kendini koparmak, yanında ekonomik zayıflamayı da getiriyor. Bu olunca da sistemde yerin olmadığı gibi var olamıyorsun. Yaşam için her şey ağır ağır daha katlanılabilir hale gelecek öncelikle, ardından o sistem tarafından katalize edilmeyen, ondan bağımsız değil lakin ondan ayrı yaşayabildiğin bir sisteme merhaba demek mümkün.

Yeter ki arzularımızı birer ihtiyaç gibi görmekten vazgeçelim. Hedef toplumsallaşmak ise şimdiden bu düşünce sistemine güle güle diyebiliriz.

15
Tartışma Platformu / Ynt: E-kitap Ve Normal Kitap
« : 05 Kasım 2016, 20:13:40 »
@zehir:

Elektronik kitabın olumlu ve olumsuzlukları aynı anda taşıyarak; yazar, yayıncı ve okur açısından yeni olasılıkları da beraberinde getirdiğinden bahsedebiliriz o zaman.

Kaliteli bir iş yaptığına inanan bir yazar adayının self publishing yapma şansı var en önemli yararı budur bence. Örnekleri de çıkmaya başladı zaten. En büyük örneğinin sitede röportajı da var... Wool serisi bu yolla ortaya çıktı ve beğenilen bir seri oldu.

Bunun haricinde baskı maliyeti diye bir şey ortadan kalktı, fakat bu maliyeti şişirip kitapları fahiş fiyatlara satma devri de geçtiği için kolay kolay baskı kitaplardan vazgeçileceğini sanmıyorum. Geçilmesin de zaten, iki akım da devam etmeli.

Lakin bunun yanında elektronik eşya endüstrisi çok çok daha büyük ve ezici bir endüstri. E-kitap okuyucu üreten büyük teknolojik firmaların yumruğunu masaya vurup algıyı iyice yönetip kendilerine yeni bir gelir kapısı, ihtiyacı yaratılmış bir endüstri çıkarma çabası da sezilebilir.

Şu an her şeyin başındayız bence. Halen makul bir durumdayken etinden, sütünden, derisinden, yününden yararlanmak gerekir bence. Baskısı olmayan kitaplar, İngilizce kitaplar ve sizin inisiyatifinize kalmış bir sürü içeriğe ulaşmak mümkün.

Sayfa: [1] 2 3 ... 6